« Anasayfa | Ýslâm Kaynaklarý Kütüphanesi | Ýlahiler | Künye

Dua... Ruhun ifadesidir. Söz âleminde ifadesini bulamayan meyiller, aþklar dua halinde ifade edilir. Dua gönülden gelen, ruhtan gelen çaðlayandýr. Ramazan...
Ruhumuzun bahar mevsimi, diriliþ ayý.
  

Ali Ulvi Kurucu Ýle Söyleþi: "Sizler Kabul Olmuþ Duâlarýmsýnýz" / Mehmet Gündem

Ýkbal der ki; hac ve umreye gidenlere imrenirim. Allah davet etmiþ Kâbe'ye gitmiþler, Resulüllah çaðýrmýþ Ravza'ya gitmiþler. Hacdan umreden döndükleri gün ziyaret ederim. Bakarým hepsinin hediyesi ayný hediye, hurma, zemzem, misvak, tesbih, seccade... Çarþýdan alýnan þeyler. Sorarým; dostlarým o beldelerde Ebubekirler, Ömerler, Osmanlar, Aliler yetiþti. Onlardan Hz. Ebubekir'in imanýný, Hz. Ömer'in adalet ve cesaretini, Hz. Osman'ýn hayâ ve cömertliðini, Hz. Ali'nin imanýný ve irfanýný getireniniz yok mu?
"Medine-i Münevvere'de yaþayan mühim bir âlim"in, ulvî bir zatýn huzurunda olduðumun bilincindeyim. 80 yýlý geride býrakýp yýllarý ruh gücüyle, iman gücüyle deviren bu büyük zatýn huzurunda olmanýn hazzýný da duymaya çalýþýyorum. Kitabî bilgiler deðil, kalbî bilgilerin peþindeyim. Onun için de o kalbî bilgilerden kabýma damlayacaklarý beklemeye koyuluyorum. Ruhu yýkayan, söz deðil haldir. Hal ile söz birbirini bulmuþsa bir kalpte, o zatýn hem sözü ve hem de hali paha biçilmez kýymettedir. "Medine-i Münevvere'de yaþayan mühim bir âlim" diye 1950'li yýllarda takdir ve tasdik edilmiþ, bu büyük kametin, insaný cezbeden, insaný maddeden manaya meylettiren bir hali var. Her hali ve sözü bir dua ve yakarýþ olan bu büyük zât, bakýþlarýyla muhatabýný yüreklendiriyor, sözleriyle cesaretlendiriyor kulluk yolunda. Ýmanýn insanda ne büyük seciyeler (karakter, huy) meydana getirdiðini, aþkýn nasýl bir ömre yayýldýðýný görmek, anlamak ve idrak etmek isteyen, bu zâtý görsün derim. Esma-i Ýlahiye (Allah'ýn isimleri)'nin insandaki tecellilerini görmek isteyenler için de iyi bir fýrsattýr Üstat Ali Ulvi Kurucu. Peygamber sevgisinin ne denli bir sevda olduðu da, onun yüz hatlarýnda, gözünün nurunda belirgindir. Ýman, sevgi, kulluk, irade, insan, fânî, gaye gibi mücerret kavramlarý müþahhaslaþtýran, onlarý anlaþýlýr ve yaþanýlýr olarak bize sunan, insanýn Bâkî'ye müteveccih (yönelmiþ) yanýný da hakkýyla temsil eden bir numune duruyor önümüzde. Üstada, Tarihçe-i Hayat'a yazdýðý önsözün baþýnda der ki: "Büyük Ýkbal'e ait 'önsöz'de demiþtim ki: Büyüklerin tarih-i hayatlarý okunurken, ulvî menkýbeler söylenip, aziz hatýralarý anýlýrken; insan, baþka bir âleme girdiðini hissediyor. Gönlünü, tertemiz sevgi hislerinin ulvî ateþi yakýyor ve Ýlahi feyzi sarýyor. Tarih öyle büyük insanlar kaydeder ki, birçok büyükler, onlara nispetle küçük kalýr." Bu 'derin hakikatleri' Üstat Ali Ulvi Kurucu'nun huzurunda yakalamamak imkânsýz âdeta. Ramazan-ý Þerif'te ulvî bir fýrsat bu. Çünkü insanda inkýlâplar meydana getiren hep yaþananlar olmuþ. Bu yaþananlarý bir de ruhu ve lisaný pak insanlardan görerek dinleme imkânýný da bulursa gönül... Ruhu harekete geçiren sözden önce hal... Gönül ayarý için iyi bir fýrsat, Ramazan-ý Þerif de, Üstat Ali Ulvi Kurucu da, ... Bu bir röportaj deðil, bir sohbet. Kitabî bilgi aramýyorum, kalbî bilgi, tecrübî bilgi arýyorum. Benim için daha kalýcý bir öðrenme ve ikna olma süreci bu... Allah uzun ömürler versin, feyzinden mahrum etmesin Üstadýn. Allah'tan ümit kesilmez, belki bir gün "sizler benim kabul olmuþ dualarýmsýnýz" iltifatýna mazhar insanlarýn içinde bir yer bulabilirim. (Mehmet Gündem)
Siz Ramazan-ý Þerif'i bahara benzetiyorsunuz...
Evet, bahar mevsiminin gelmesiyle ölmüþ topraðýn, karla kefenlenmiþ arazinin canlandýðý gibi, Ramazan ayýnýn gelmesiyle de, ruh dünyamýzýn, ahlak dünyamýzýn ve bilhassa (özellikle) vicdan ahlaký dünyamýzýn da canlandýðýný, dirildiðini görürüz. Ramazan ayý, gelip ruhumuzu uyandýrýr, þuurumuzu uyandýrýr. Ýyiliklere hararetli bir meyil, kötülüklere karþý tavýr gösterir insan bu ayda. Ramazan bereket ayýdýr. Ýnsanlýðýn da beklediði budur aslýnda. Ben Ramazan'a bir de þu ismi veririm: Kur'an-ý Kerim'in nuruyla aydýnlanan ay.
Ramazan-ý Þerif'i nasýl idrak etmek lazým ki, bahar geldiðini fark edelim?
Evvela ruhun ve iradenin uyanýk olmasý lazým ki, ruh iradeye dayanarak hamleler yapabilsin. Nefsin hâkimiyetinden kurtulup ruhun hâkimiyetini elde etmesi manasýndadýr Ramazan. Ali Fuat Baþgil Bey'in güzel bir tâbiri var: "Dinî vecibeler birer dizgindir, gemdir, frendir" diyor. Dizginlenmeyen arzu ve ihtiraslar, fani meyiller azgýn bir at gibi sahibini çiðner. Ýnsanýn meyilleri tarafýndan, arzularý tarafýndan çiðnenmemesi için bir iradedir, güçtür, barajdýr oruç. Oruç ayeti; "Ey mü'minler, oruç sizden evvelki ümmetlere nasip olduðu gibi sizlere de nasip olmuþ, farz olmuþtur ki, korunasýnýz" buyuruyor. Hatýrlarsýnýz, Peygamber Efendimiz de, üç tür kiþi için burnu sürtülsün buyururlar. Onlardan bir tanesi de Ramazan ayýný idrak edip de, Cenab-ý Hakk'ýn affýna mazhar olmayanlardýr.
Ramazan-ý Þerif'le yakalanan diriliði, canlýlýðý, dinamizmi, ruhun ve lisanýn paklýðýný senenin diðer gün ve aylarýna, hayatýn geneline yayma... Bu nasýl olacak, bu nasýl baþarýlacak?
Ýnsan, sadece Ramazan'da insan deðil. Ýnsan, hayatýn her anýnda insan, hayatýn her anýnda Müslümandýr. Peygamber Efendimiz (s.a.s)'in 'ihsan' kelimesini tabir ve tefsir buyurmalarý var ki, insanlýk tarihinde böyle bir þey yok. Cebrail Aleyhisselam bir yolcu halinde gelip Peygamber Efendimizin sohbet hâlesine giriyor, dizini dizine dayýyor: Ýslam'ýn þartlarý nedir? Ýmanýn þartlarý nedir? Aldýðý cevaplara 'Doðru söylüyorsun öyledir' diyor. 'Ýhsan nedir' diye sorunca, Peygamber Efendimiz; "Allah'ý görür gibi ibadet etmektir." diye cevaplýyor. Bu meleke Ramazan'da daha çok inkiþaf ediyor (geliþiyor), oruç bunu durmadan hatýrlatýyor bize. Hz. Yusuf, Mýsýr'a sultan olduktan sonra nafile oruç tutarmýþ. Sormuþlar kendisine "Orucun hikmeti nedir?" Buyuruyor ki: "Fakiri unutmayayým diye oruç tutuyorum. Ben bugün açým, o ömür boyu aç." Allah her zaman var, sadece Ramazan'da deðil ki. Ýnsan Ramazan halini bütün ömrü boyunca sürdürmesi lazým ki, Allah her þeyi görüyor, biliyor. Bütün ömür boyunca Ramazan'daki gibi uyanýk olmamýz lazým.
Bu uyanýklýðý, Cenab-ý Hakk'la o münasebeti tesis etmeyi, imanýn içimizde bir alev gibi sürekli yanmasýný... Bunu nasýl sürekli kýlabiliriz?
Bunun yolu sürekli murakabe etmektir. Kendini kontrol etmek, ölmeden evvel hesaba çekmektir. Ne haldeyim ben? Hakikaten Allah'ýn arzu ettiði bir kul muyum? Bana nefsim mi hâkim, ruhum mu hâkim? Ýmaným mý hâkim, arzularým mý hâkim? Arzular, nefsanî olur, þeytanî olur, hevaî olur. Cenab-ý Hakk; "Ýnsanoðlunu halîfe kýlacaðým. Benim adaletimi, dinimi, manevi hâkimiyetimi insanoðlu temsil edecek." deyince melekler; "Allah'ým insanoðlunun düþmanlarý var; nefsi düþman, hevasý (arzu ve tutkularý) düþman, þeytaný düþman. Bu düþmanlardan nasýl kurtulur da sana kulluk ederler" demiþlerdi. Allah da; "Ben size göstereceðim ki, insanoðlu ruhunun uyanýklýðý sayesinde, benim emirlerime uymasý sayesinde melekleri geçecek."
Nasýl gafil yaþar insan, meleklerden muazzezken
Ne hüsrandýr bu Allah'ým, hayalim ürperir cidden.
Ýnsan meleklerden muazzezdir(yüce, saygýn); fakat melekût âlemine yükselmesiyle, nefsine hâkimiyetiyle, ruhunun hâkimiyeti altýna girmesiyle insandýr. Bu uyanýklýk her zaman lazým bize.
Fakat bunlarýn bilinmesi için de öncelikle dini bilmek gerekiyor. Neyin nefsi olduðunu, neyin hevâya dönük olduðunu ve neyin de ruha dönük olduðunu ayýrt etmek için dini bilmek gerekiyor. Ama bu konuda biz biraz talihsiziz...
Çok güzel söylediniz. Evvela bilgi eksikliði var. Ýman kelimesinin zikredildiði her ayette, peþinden aksiyon geliyor. Ýslam'daki amel; imanýn gerektirdiði iþleri yapmaktýr. Ýman, Ýslam; insanýn, insan-ý kâmil olmasýný istiyor, insanýn her iþte üstün olmasýný istiyor. Allah insaný kontrol ediyor. Takvâ da Allah'ýn kontrolünü unutmamaktýr. Bunun için zikrettiðiniz gibi bilgi mutlaka olmalý.
Ýman kalpte nasýl oturaklaþýr, nasýl fýtrat haline gelir?
Ýman, bütün varlýðýnýza hâkim olan bir duygu olacak. Duygu inanç olacak. Ýdealler aþk olacak. Arzular, meyiller, emeller ideal olacak. Emeliniz nedir? Aþkým, ruhumun aþký, insan olmak. Ýnsan olmak nedir? Ýnsaný hayvanlardan ayýran melekeler vardýr. Ýnsanoðlu birtakým letaifle yaratýlmýþtýr. Bir þiirimde demiþim:
Ey ömrünü bir gayeye vakfeyleyen insan
Ýnsanlýðý aydýnlatacak nurla þuurlan
Ýmanla geçen her gece, gündüz gibi aydýn
Bir taze bahar alemi her an hayatýn
Kur'an bize yâd ettiriyor Bezm-i elesti
Mümin o tecellinin ezelden beri mesti
Ýnsan gönül âlemini, ruh âlemini kontrol edecek, hislerini, duygularýný kontrol edecek, Düþündüðüm, imanýma, inancýma layýk mýdýr diyecek. Ruh ancak böyle arýnýr. Arýnmýþ bir ruhta da iman taht kurar.
Bazý kelimelerin gönül dünyanýzdaki karþýlýklarýný almak istiyorum, lütfederseniz.
Estaðfirullah. Buyurun...
Ýman...
Gönül verdiðiniz, ahlâken, rûhen, hissen baðlandýðýnýz inanç. Kur'an' diyor: "Ýmaný Allah sevdirir size. Sevgiyi size sevdirdiði gibi, kalbinize yerleþtirdiði gibi, zînetlemiþtir (süslemiþtir) orada sevgiyi." Ýman, en büyük aþktýr.
Hayat...
Hayat ikidir. Bedeni hayatýmýz yani maddi hayatýmýz. Ruhi, ahlâki, vicdani, manevi hayatýmýz. Ýnsan, iki ayrý varlýk olan beden ve ruhtan ibaret. Görüyorsunuz her yerde beden terbiyeleri var, bedene çok ehemmiyet verildiðinden dolayýdýr bu. Ruhî terbiyeler, egzersizler yok. Ýrade ve ruh terbiye edilmiyor; arzular, meyiller ideal oluyor.
Medeniyet kuran toplumlar hangileridir?
Hem ruhlarýný, hem bedenlerini terbiye eden toplumlardýr. Bedeni ve ruhu ikisi birden saðlýklý olan toplumlar medeniyet kurarlar. Dinimiz, "korunmak tedaviden daha mühimdir" diyor. Devletlerin, milletlerine olan týbbî alâkasý, hastalarý tedavi deðil de, cemiyeti sýhhatli yaþatmak. Ýmanýn bir faydasý da budur, tehlike gelmezden evvel, yangýn bacayý sarmazdan evvel evi kurtarma teþebbüsleri.
Sevgi...
Meyildir. Ýnsanla doðar, insanla yaþar. Sevgi ikidir. Her þeyin tekâmül ettiði (olgunlaþtýðý) gibi sevgi de tekâmül eder. Alelâde þeyleri sevmek, çocuðu sevmek, ana-babayý sevmek, Resulullah'ý sevmek, Allah'ý sevmek. Mertebe mertebe sevgi var. Sevgi kemale eriyor ve o zaman aþk oluyor. Sevgi burada maddî sahadan çýkýp manevî oluyor, billûr (duru, temiz) oluyor, nur oluyor. Ýman öyle bir cevherdir ki, rahat rahat her þeyinizi veriyorsunuz. Çünkü bütün ruhunuzla baðlanmýþsýnýz ruhunuza... Hasan-ý Basrî der ki; "Peygamberi anlamakta bir hurma kütüðü kadar bile olamadýk."
Ýman ile sevgi arasýnda vazgeçilmez bir iliþki mi var?
Birbirinin mütemmimidirler, birbirlerini tamamlarlar. Sevgisiz iman olmaz, imansýz da sevgi olmaz. Peygamber Efendimiz; "Ýman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiþ olamazsýnýz." buyuruyorlar.
Dua...
Ruhun ifadesidir. Söz âleminde ifadesini bulamayan meyiller, aþklar dua halinde ifade edilir. Dua gönülden gelen, ruhtan gelen çaðlayandýr.
Gönül...
Gönül, operatörün gördüðü et parçasý olan kalbin içinde, herkesin kolay kolay göremediði cevherdir. Gönül ruhumuzun, aklýmýzýn karargâhýdýr.
Ramazan...
Ruhumuzun bahar mevsimi, diriliþ ayý.
Din...
Hayat programý. Hem dünya âlemimizi, hem ruh âlemimizi ayarlayan hayat nizamý.
Sohbet...
Ruhun gýdasýdýr. Gönlümüz sohbetsiz yaþayamaz.
Dünya...
Âhiretin ziraat yeri. Dünyasý olmayanýn âhireti olmaz derler. Burada ne ekersek orada onu biçeriz. Hayýrsa hayýr, þerse þer.
Cennet...
Rabbin, en büyük nimetlerinin tecelli edeceði en büyük sahne. Allah'ýn vaad ettiði o büyük tecelliler. Kýyâme Suresi'nde bu hususa cevap var: "Habibim, o gün sîmâlar gül yapraklarý gibi terü taze, mehtaplar gibi þakýr þakýr, avizeler gibi parýl parýl olacak. O gün ifadeye sýðmayan, kulaklarla duyulmayan, gözlerle görülmeyen, hiçbir kimsenin hatýrýna ve hayaline gelmeyen Allah'ýn cemalini görecekler." Cennet, o vuslatýn tecelli edeceði sahnedir. Saadetlerin saadeti.
Cehennem...
Bütün bu güzelliklerden mahrum kalmak. Ceza yeri.
Hac...
Hacda insan kendine gelir. Tövbe eder. Cenab-ý Hakk, kirlenen bedenimiz, çamaþýrlarýmýz için temizleyici maddeler halk etmiþ, su sabun. Bir de kirlenen ömrümüz var. Bu ömür de, hac gibi, Ramazan gibi fýrsatlarla temizlenecek. Ýnsan geçmiþini gözyaþlarýyla temizleyecek bugünlerde.
Her ismi güzel Rabbini bin þevk ile an da
Ruh âleminin nur saçan afakýna yüksel
Gözden boþalan sel gibi yaþlarla yýkan da
Dergâhýna her türlü günahtan arýnýp gel
Hac, hacýnýn ruhunda bir inkýlâptýr. Ömrün de bir inkýlâp yapmasýdýr. Kötülüklerden sýyrýlýp yeniden insan olmasýdýr.
Ýkbal der ki; hac ve umreye gidenlere imrenirim. Allah davet etmiþ Kâbe'ye gitmiþler, Resulûllah çaðýrmýþ ravzaya gitmiþler. Hacdan umreden döndükleri gün ziyaret ederim. Bakarým hepsinin hediyesi ayný hediye, hurma, zemzem, misvak, tesbih, seccade... Çarþýdan alýnan þeyler. Sorarým; dostlarým o beldelerde Ebubekirler, Ömerler, Osmanlar, Aliler yetiþti. Oradan Hz. Ebubekir'in imanýný, Hz. Ömer'in adalet ve cesaretini, Hz. Osman'ýn hayâ ve sahavetini (cömertliðini), Hz. Ali'nin imanýný ve irfanýný, Hâlid bin Velîd'in askerlik dehasýný getireniniz yok mu? Ýnsanlýk bunlara muhtaç.
Aþk...
Ruhun miracý.
Þiir...
Þuur'dan gelir. Duygu manasýnda. Bir duyulan vardýr, bir de duyanýn deðeri vardýr. Duyanla duyulan ne kadar kutsî, ne kadar temiz, ne kadar yüksek olursa, þiir de o nispette kuvvet ve deðer kazanýr. "Her eser güttüðü davadan alýr kýymetini." Bu bir þiire ait ifadedir. Mevlana yirmi sene okumuþ, yirmi sene okutmuþ. Bu zatýn kýrk senelik bir tahsil hayatý var. O halde kýrk senenin mahsulü olan þiirleri basit olamaz. Ýlim âleminde yoðrulmuþ, ilham gelmiþ coþmuþ. Onun sevgisi aþk olur, bu aþk Allah'a kadar yükselir, sonsuzu bulur. Þiir, sonluda sonsuzu bulmaktýr.
Estetik...
Çirkini güzel yapar, güzeli daha güzel yapar. Efendimiz, "Allah güzeldir, güzel þeyleri sever." buyuruyor. Bir delikanlý birkaç sene evvel; 'Hassan bin Sabit'in Peygamberimiz hakkýnda hamâsî þiirleri var mý?' diye sormuþtu. 'Var' dedim. Peygamber þairi Hassan bin Sabit diyor ki; "Peygamber'in öyle hedefleri var ki, büyük hedeflerinin hududu (sýnýrý) yok. En küçük hedefi kâinattan büyüktür." Burada teþbih (benzetme) var. "En küçük hedefi kâinattan büyüktür" deyince kâinat küçülüyor yanýnda. Burada edebiyat kemalini buluyor, ruhun bir ifadesi olmuþ oluyor sanat. Çirkini çirkinlikte býrakmýyor, güzelleþtiriyor.
Medine...
Allah-u Teâlâ'nýn en sevdiði insanýn, Kur'an-ý Kerim'in tatbikatçýsý olan Muhammed Mustafa'nýn Medine-i Münevvere'de yaþamasý, oraya gömülmesi Medine'nin ne olduðunu anlatan en büyük tarif, en adil vasýftýr. Osmanlý hattatý Abdullah Zühdî, Sultan Abdülmecit zamanýnda Harem-i Þerif'in yapýlmasýyla oraya bir levha yazmýþ. Hâlâ orada o levha vardýr. Bir hadis-i þerif; "Ýman, yýlanýn deliðine çöreklendiði gibi Medine'ye çöreklenir." Medine, imanýn karargâhýdýr.
Ýmanî bir perspektiften bakamadýðýmýz için ruhî hayatýmýzda olduðu gibi beþeri iliþkilerimizde de ciddi sarsýntýlar yaþýyoruz. Sabýr-þükür dengesini kuramýyoruz. Gün geliyor çok küçük þeyleri hayatýn gayesi haline getiriyoruz. Deðerler hiyerarþisi deðiþiyor...
Buna þu þekilde yaklaþabiliriz: Allah-u Teâlâ buyuruyor ki; "Ýnsanoðlunu bana kul olsun diye yarattým." Hayat kulluktur. Hayatýmýz o büyük talimatýn, büyük planýn içindeyse, adaleti, ortamý, huzuru buluyor. Dünyaya, dünya nimetlerine, Allah'ýn vaatlerine bakýþý deðiþmiyor. Aksi halde kalbinin bozulmasýyla insana, dünyaya, hayata bakýþ da deðiþiyor. Allah'a itaat etmeyen kullar, raydan çýkan tren gibidir. Ýlahi feyizlerden mahrumiyetle birlikte onun mutluluðu artýk imkânsýzdýr. Hayat hep bir kandýrmacadan ibarettir. Ýnsanýn hayvani sýfatlarýna hürriyet verip de, insanýn ruhanî, manevî hayatýna deðer vermeyen kimselerin gittiði yol, yol deðildir. Çünkü bunlar artýk 'ihsan'dan ayrýlmýþlardýr. Ahlâki vicdandan mahrum fertler ve cemiyetler huzuru bulamazlar.
Ruh âleminden, ruh âlemine yükselmekten bahsediyorsunuz. O âlem bize yabancý. Nasýl bir âlem orasý?
Ýnsanýn kontrol edildiði bir âlem. Hislerinizin, arzularýnýzýn ulvîleþtiði, kötü meyillerin dizginlendiði bir alem. Bütün zulümlerden uzaklaþtýðýnýz bir âlem.
Türk milletinin mukaddes beldelere, mukaddes emanetlere, Hazret-i Peygamber'e, Sahabe-i Kiram'a hususi bir bakýþý mý var ki, bu konularda pek çok iltifata mazhar olmuþuz, tarihten bugüne?
Rabbime hamd olsun ki, öyle. Yýllar evvel Endonezya eski baþbakanlarýndan Dr. Muhammet Nasýr'dan iþittim. "Osmanlý Türkü, Ýslamiyet'i Ashab-ý Kiram gibi anlamýþ, hizmet dini, aþk dini. Bu aþk, bu hizmet kendisini fedakâr yapmýþ. 'Allah ve Resulüllah'a çok samimiyetle baðlý bir terbiye almýþ. Bu aþký yaþayan büyükleriniz þehit olup giderken yaralý kalbini Allah'a açmýþ; Allah'ým evlad u ahfadýmý (torunlarýmý) küfre çiðnetme', demiþ. Müslüman Türklerde gördüðüm bu dini terbiye, o Ýlahi duanýn kabulüdür" demiþti. Bu, büyük bir aþktýr. Mesela Peygamber Efendimiz'e komþu olmak bana pek çok dost kazandýrýyor. Ben kimseye ne bir þey yapabiliyorum ne de bavullarýna bir hediye koyabiliyorum. Ben Peygamber'ime, Allah'ýma ait güzel bir cümle söyleyebilirsem... Onun için seviyorlar beni. Bunu görmek bana en büyük destek oluyor, imanýma güç kazandýrýyor. Bu milletin büyüklüðü buradan geliyor. Bir Mýsýrlý diyor ki: "Ýstanbul'a geldim, burasý nasýl bir þehir? Her caddesi, her sokaðý insana Allah'ý hatýrlatýyor. Her sokaðýnda karþýma cami çýkýyor."
"Alevler içindeler; ama yanmýyorlar" baþlýklý bir makaleyi Mýsýr'da okuyup gýptayla 'Allah'ým böyle bir gençliði benim ülkemde de görebilecek miyim?" diye dua ettiðinizi yýllar önce duymuþtum.
Altmýþ senedir hâlâ ayný duayý ederim. 1930 ile 1939 tarihleri arasýnda Konya Kapý Camii'nde Ramazanlarda mukabele okurduk. Buraya üç tane lise talebesi gelirdi. Konyalý, o üç talebe camiye gelirken istikbal ederdi, ayaða kalkardý. Þimdi bakýn ki Allah-u Teâlâ dualarýmýzý kabul buyurmuþlar, milyonlarca genç yetiþmiþ de, alevler içindeler; ama yanmýyorlar. Bize de bu büyük nimet, bu büyük lütuf karþýsýnda þükretmekten gayrý ne düþer? Bugün ben ektiði fidanýn meyvesini yiyen bahtiyar gibiyim. Dualarýmýn kabulünü görüyorum. Bu iman, irfan gençliði benim kabul olan dualarým, gerçekleþen rüyalarým diyorum. Altmýþ senedir bunu istiyordum, görmekle bahtiyarým elhamdülillah.
Bediüzzaman Hazretleri'nin Tarihçe-i Hayatý'na yazdýðýnýz bir önsöz var 1956'da. Bildiðim kadarýyla size böyle bir yazý teklif edildiðinde Bediüzzaman'ý tanýmýyordunuz...
Üstad Bediüzzaman'ýn eserleriyle beraber beraat ettiðinde Ankara Hukuk Fakültesi'nden Atýf Ural isimli bir gençten bir mektup aldým. Diyordu ki: "Hocam kardeþlerimiz, aðabeylerimiz, burada Tarihçe-i Hayat diye bir eser yazdýlar, oraya sizin bir önsöz yazmanýzý teklif ettim kabul ettiler. Eðer bu önsözü yazarsanýz hayatýnýzda dua almanýza, hayatýnýzdan sonra da rahmetle yâd edilmenize vesile olacak." Hukuk fakültesinden bir gencin öldükten sonra rahmetle yâd edilmemi hatýrlamasý, beni böyle bir iyiliðe vesile kýlmasýndan duygulanmýþtým. Yazdým, dedim ki: "700 sayfalýk bir esere ne yazacaðýz? Ben görmemiþtim Üstadý." Çocuk tayyareyle külliyatý gönderdi bana. Okudum doyamadým. Sonra bir telgraf geldi. Matbaa diyor ki: "Bütün harflerim bu kitaba baðlandý, önsöz gelmezse neþredeceðim. Acele gönderiniz." diyordu. Ravzada sabah namazýný kýldým, Besmeleyle baþladým yazmaya. 16 sayfalýk makaleyi yazdým, þiirleriyle beraber. Son mýsrasý da çok hoþuma gider:
Ruhun bu ihtiyacýný söyler akan sular,
Kur'an'a her zaman beþerin ihtiyacý var.
Fakiri sevenler onu okuyorlar. Ýnþallah öldükten sonra da rahmetle anýlmama vesile olur.
Ne kadar sürede yazdýnýz?
Yirmi dört saatte. Yazýlmasý da Ýlahi bir tecelliydi. Salih Özgan anlatýr; "Üstad, üç defa okuttu. Hiçbir kelimesine itiraz etmedi. Sonra þöyle buyurdu: Ben bunu bir Ýltifat-ý Peygamberi olarak kabul ediyorum." Üstad Bediüzzaman bir daha emir buyurmuþlar; "Bu önsöz Medine-i Münevvere'de bulunan..." ifadesini de yazmýþlar oraya.
Ben tamamlamak istiyorum bu cümleyi. "Bu önsöz Medine-i Münevvere'de bulunan mühim bir âlim tarafýndan yazýlmýþtýr."
Allah dualarýný kabul etsin, büyüklerin þefaatlerine nail eylesin. Âmin.

Kaynak: Mehmet Gündem, "Sizler Kabul Olmuþ Dualarýmsýnýz", Zaman gazetesi, 03.12.2000.