Ahmet Turan Alkan Ýle Söyleþi: "Vaktiyle 'Hadimü'l-Harameyn' iken, Vizeli Bir Hacý Olmak..." Öncelikle hac yolcusu olarak hatta hacca niyet etmiþ bir kiþi olarak nasýl bir his içerisindeydiniz. Öncelikle bu yýl için hacca niyet etmediðimi hatýrlatmalýyým, tamamen sürpriz oldu benim için. On gün önce gazeteden bir telefon geldi ve her þey hýzla geliþti. Haberi alýnca "bu bir ikram, bir lütuf" diye düþündüm ve bir çocuk gibi sevindim. Zihnimdeki hac düþünceleriyle göreceklerim arasýndaki mukayese beni heyecanlandýrdý. Bir ibadeti veya farizayý yerine getirmenin huzurundan ziyade derin bir merak. Nedir, nasýldýr gibi... Ýlk izlenimleriniz? Ýhrama girmek dünyadan soyunmak gibi, ölmeden kefen giymek gibi ama bir tarafýnýzla hâlâ dünyaya baðlýsýnýz; iki dünya arasýndasýnýz. Ýhrama girmek çok etkiledi beni. Sonra uçuþ boyunca o merak hep tâciz etti. Anlatýlanlarla göreceklerim arasýndaki tedirginlik... Kâbe'yle yüzyüze gelince bir hissi infilak yaþadýðýmý söyleyebilirim. Aradan onca gün geçtikten sonra zihnimde kalan en kalýcý intiba, o ilk ânýn tarife gelmez hissiyatý. Mekke hâlâ rüyalarýma giriyor. Medine ve Mekke arasýndaki fark? Mekkelilerin hala peygamber zamanýndaki gibi kabile asabiyesi olan insanlar, Medineliler ise Ensar'ýn soyundan olmalarýyla Mekkelilerden bariz farklýlar öyle mi? Medine'de ancak iki gün kalabildik ve o bakýmdan tespitlerimi güvenilmez bulabilirsiniz. Mekke haccýn farizalarýnýn tamamlandýðý yer. Mekke'nin coðrafyasý sert. Hac mevsimi içinde öyle bir dört gün var ki, bütün hüccac o esnada Mekke'nin belirli semtlerinde mevcut bulunmak zorunda. Þahsen Mekkeliler'den gönül incitici bir hoyratlýk görmedim. Buna mukabil Medine, hac farizasýnýn ikram ve istirahat faslýný teþkil ediyor. Medinelilerin esnaflýkta daha mahir ve güleryüzlü olduðunu söylemeliyim. Hacýlar Medine'ye bir farizayý yerine getirmek için gitmiyorlar; daha ferah-fahur bir zihni iklimde, namaz vakitlerinin arasýna serpiþtirilmiþ asûde zamanlarda, acele etmeden, koþuþturmadan, ezaya girmeden hareket edebiliyorlar. Mekke ve Medine arasýndaki iklim ve þahsiyet farkýný ben bu tesirlere baðlýyorum. Sanki Efendimiz Mekke'nin yorduðu ve hýrpaladýðý mü'minleri manevi kucaðýnda istirahat ettiriyor gibi. Fark varsa bundandýr herhalde. Hac esnasýnda ayný zamanda kültürel bir zenginlik içine de girmiþ oluyor insan. Farklý bir ýrk ve ülkeden Müslümanlarla omuz omuza secde ediyorsunuz. Sanýrým özellikle bu farklýlýða iliþkin ilginç gözlem tespitleriniz olmuþtur. Öyle renkli ve güzel bir kalabalýðýn ortasýnda akýyorsunuz ki, hayatýnda bu gibi meseleleri hiç düþünmemiþ insanlarda bile mukayese ve ibret cihazlarý hemen çalýþmaya baþlýyor. Ýslam mesajýnýn evrenselliði görünür, elle tutulur hale geliyor. Eðer bir ümmet varsa iþte bu gördüklerimdir diye düþünüyorsunuz ve bu noktadan hemen þu kahýr mevkiine geçiyorsunuz: N'olacak bu ümmetin hali? Türkiye'de yaþamaktan hâsýl olan bir düþünce mekanizmasý bu. Þunu farkettim, bizi Hac'da birleþtiren þey sadece ibadet ve fariza fikriydi. Halbuki daha fazlasý olmalýydý. Böyle bir þölenden fikri, içtimai planda daha ziyade toklukla kalkmalýydýk diye düþündüm. Ne var ki hem bizim Diyanet'imiz hem Suudi yönetimi haccýn sadece bir ibadet planýnda kalmasý konusunda garip bir fikir birliði içinde görünüyor. "Ey hacý, farizaný tamamla ve git" diye özetlenebilecek bir tutum hissettim hep. Halbuki hac, ibadet boyutunun hemen yanýbaþýnda evrensel bir buluþma. Arafat'ta vakfeye duran topluluk bütün dünya müslümanlarýný temsil ediyor ama bu beraberlikten þahsi ve manevi lezzetler dýþýnda bir bereket hâsýl olmuyor. Bu tespit beni en çok yaralayan ve yadýrgatan bir þeydi. Hacýlar arasýnda büyük çoðunluðu Türklerin oluþturduðu gibi bir kanaat var. Sanýrým sizin hacdayken yazdýklarýnýzdan da böyle bir kanaat çýkýyor. Doðru mu bu? Þayet doðruysa bu Türkiye halkýnýn Müslümanlýðýyla ilgili ne anlatýyor? Özellikle Türkiye'den giden hacýlarý diðerlerinden ayýran özellikler nelerdi müspet ya da menfi? Hayýr, eðer bu bir üstünlükse galiba Uzak Doðudan gelen müslümanlar sayý þampiyonluðunu elde tutuyorlar. Eðer bu mealde bir þey yazmýþ isem düzeltmem gerek. Bizim hacýlar disiplinleriyle dikkat çekiyor ve aferin alýyorlar. Özellikle Diyanet yetkilileri bu konuda gözle görünür bir tefahur hissi içindeler. Yaþ ortalamamýz hayli yüksek; bunun sebebini henüz hacca gitmemiþ pek çok insanýn "hele vakti var; oðlaný everelim, kýzý gelin edelim. Unumuzu eleyip kalburu duvara asalým" yaklaþýmýnda görebiliriz. Bizim dini iklimimize hac, yaþlýlara mahsus bir fariza gibi algýlanýyor genellikle. Adeta günahkâr ve tatlý hayatýn jübile töreni gibi bir þey olarak görünüyor. "Günahlarýmýz sýfýrlandý" düþüncesi de bu mekanizmayý besliyor. Bu idrakin düzeltilmesi baþta Diyanet'in görevi olsa gerek. Ben bu hususu bir nakise olarak gördüm. Gidenlerin en çok söz ettikleri þey peygamberimizin kabrini huzur içinde görememiþ olmak ve hükümetin Vahhabilik'ten kaynaklanan benzeri uygulamalarý. Siz bu konuda ne diyeceksiniz? Ben deðil Efendimiz'in kabrini, Hacer'ül Êsved'i Kâbe'nin üçüncü katýndan bile göremedim ve bu hususta hiçbir eksiklik hissi içinde deðilim. Efendimiz'in kabri diye iþaret edilen yer, herkesin bildiði gibi kabirden hayli uzakta yer alan son derece müzeyyen pano þebekesinden ibaret. Herkes gibi ben de önünden geçtim; Efendimiz'i selamladým ve Mescidinin herhangi bir yerinde namaz kýldým. Bu konuda özellikle bizim hacýlarýn gösterdiði yakýnmayý paylaþmýyorum ve anlamýyorum. Kabir ziyaretini herhalde farklý, Türkiye'de olduðu gibi tahayyül ediyor olsalar gerektir. Hacer'ül Esved'e ve Makam-ý Ýbrahim'e dokunmak, öpmek için fýrsatým olmadý. Uzaktan selam ile iktifa ettim ve bundan ötürü þikayetlenmek de aklýmdan geçmedi. Ama kutsal bir þeye temas etme fikrinin dindarlar arasýnda çok önemsendiðini de biliyorum. Suudi yönetiminin bu husustaki tavrýna gelince; mezhebimden memnunum fakat Vahhabi nokta-i nazarýndan kaynaklanan pek çok uygulamanýn isabetine inanýyorum. Efendimiz'in kabrini ziyaret bir baþka türlü tanzim edilemezdi. Sahabe mezarlýklarýna gelince mesela Medine'deki Cennetü'l-Bakî kabristaný son derece itina ile duvarla çevrilmiþ ve içine ziyaretçilerin girilmesi önlenmiþ. Kenardan görebiliyor, Fatiha'nýzý okuyabiliyorsunuz ama "kutsala dokunma" tatminsizliði çekenler için elbette dayanýlmaz bir durum. Fakat Mekke'deki Cennetü'l-Mualla kabristanýnda ayný itinayý görmedik. Keza Suudi yönetiminin hacýlarý özellikle þirk anlamýna gelebilecek din ritüelleri konusunda uyarmasýný isabetli buldum. Bu gibi þeylerden þekva konusunda bize mahsus din kültürü çok etkili oluyor elbette. Ve son kertede "Hadim'ül Haremeyn" iken sýradan vizeli hacý muamelesi görmek þuuraltýnda canýmýzý sýkýyor. Ben bile Kral Fahd'ýn ismi yanýnda "Hadim'ül Haremeyn" sýfatýný görünce yerinmedim desem yalan olur. Ýþte bu gibi psikolojik þeyler, isabetli olanla olmayan konusunda pek de itinalý davranmamamýza yol açýyor sanýyorum. Ecyad Kalesi münasebetiyle Türkiye'de gündeme gelen tartýþmalar o topraklardaki Osmanlý tarafýndan yapýlmýþ bütün eserlerin hor kullanýldýðý ve yýkýldýðý yönündeydi. Bu konuda kendi tavrýnýn ne kadar eleþtiriye açýk olduðunu unutan Türk hükümeti, Araplarý Osmanlý düþmaný olmakla suçlamýþtý neredeyse. Milliyetçiliðin baðnazlýða dönüþtüðü böyle bir yaklaþým gözlemlediniz mi? Evet, gittik gördük. Ecyad'ýn olduðu yer dümdüz edilmiþ ama bu bence Suudilerin Osmanlý yadigârýna karþý duyduklarý kompleksin eseri sayýlmamalý. Daha basit bir izahý var: Rant. Haram civarýnda arsanýn çok deðerli olduðunu duydum. Turistik otel de kârlý bir yatýrým olmalý ki otel yapalým diye yýkmýþlar. Suudiler'in bu gibi þeylere bakýþý kültür öncelikli deðil. Mesela Osmanlý'lardan kalan hayli bina ve eser hâlâ ayakta duruyor Mekke'de. Mesela Akabe Mescidi bir Osmanlý eseri ve üstelik gözlerden ýrakta bir yerde ama yýkmamýþlar. Keza Mina ile Arafat arasýnda Mihrimah Sultan'ýn yaptýrdýðý su bentleri de ayakta, Arafat'taki kuyu ve sebiller de. Ýsteseler bir gecede sökebilirlerdi ama belli ki rant açýsýndan gündeme gelmedikçe ilgilenmiyorlar. Medine tren istasyonu ise þehrin tam ortasýnda muazzam bir boþ alan teþkil ediyor. Rantiyelerin ilgisini bu bakýmdan çekmiþ olabilir ama onu da gördük, restorasyon çalýþmalarý devam ediyordu. Lebbeyk yazýnýz beni ziyadesiyle etkilemiþti. Baðlantý kurmaya çalýþtýðým þey dolaylý mý bilmiyorum ama Müslümanlarýn (Türkiye'deki) bu nidayla kurduklarý iliþki çok zayýf gibi duruyor. Ve bu da Türkiye'de siyasetin kendine özgü bu topraklarýn dertlerini taþýyan bir çerçevede geliþmemesine yol açýyor. Ben böyle düþünüyorum demek daha doðru mutlaka ama siz bu nida ile bizler arasýndaki iliþkiyi siyaset çerçevesinden nasýl deðerlendiriyorsunuz? Yazýyý yazarken bu nidanýn siyasi uzantýlarý da zihnimden geçmedi deðil. Allah'ýn emrine ve davetine "lebbeyk" ile cevap veren bir mü'min için diðer itaat ve baðlýlýk iliþkilerinin nisbeti ne olur diye düþündüm. Lebbeyk iþte bu mânâda da itaat ve patronaj münasebetlerini derecelendirmeye zorlayan bir ikaz olsa gerektir. Türkiye'de milliyetçilik genel olarak MHP çizgisinde bir þey gibi algýlanmakta. Siz kendi milliyetçiliðinizin ne olmadýðýný ve Türkiye'ye iliþkin nasýl bir hassasiyeti ön plana çýkardýðýný anlatabilir misiniz? Ne olmadýðý üç aþaðý beþ yukarý açýk ama ne olduðunu anlatmak o kadar kolay deðil. Vaktiyle bu hususta üç-beþ makale yazmýþtým ama doðrusu konjonktüre uygun düþmeyen, mevcut rüzgârlara muhalefet eden bir milliyetçilik anlayýþý olarak kabul gördü. Bu kabulden þikâyetçi filan deðilim ve hâlâ ayný kanaati muhafaza ediyorum. Milliyetçilik, benzeri þeyler gibi emekle kazanabilen bir duruþ yeridir benim için ve kapsamý da hayli geniþtir. Hac Müslüman'ýn hayatýnda köklü deðiþikliklere yol açmalý. Bu mana derinliðini yakalamak ve hayatýnýn hacý olduktan sonrasýný böyle bir hal üzere geçirmek nasýl mümkün olabilir? Bizim etrafýmýzdaki hacýlar belki kaba bir bakýþýn söylettikleri diyeceksiniz ama gitmeden önce nasýl iseler öyleler. Bence bu çok tabii þey. Hacdan önce bizlere haram kýlýnanlar yine haram; helâller yine helâl. Ben hacdan bu mânâda bir deðiþim þoku hâsýl etmesini beklemiyorum ama hac, her þahýsta önceden mevcut bulunan dini düþünce ve tasavvuru gözden geçirmeye vesile olmalý. Zihni son derece kamçýlayan, ikaz eden bir seyri var haccýn. Tabii sadece fariza yerine getirmek için programlanmýþ iseniz böyle bir entelektüel vazifeyi görmezden gelip ýskalayabilirsiniz. Gitmeden önce nasýl iseler þimdi de öyleler cümlenizi yadýrgadým doðrusu; ne olmasýný bekliyordunuz diye sormak hakkým doðuyor böylece. Netice itibariyle hacca giden ölmeden önce ölme provasý yapýyor ama öldükten sonra yeniden dirilmiyor. Bizler buralardan ne götürmüþ isek orada onu görüyor ve onu yanýmýza alýp geri getiriyoruz. Ancak önceki hayatýný çok aþýrýlýklar içinde geçirmiþ ve halinden býkýp utanmýþ az sayýdaki kimseler için hac, böyle intibahlara vesile oluyor. Orada iken þimdi þairini hatýrlayamayacaðým þu iki mýsraý tekrarladýðým oldu: "Cehennem dediðin od ateþ yoktur/ herkes ataþýný burdan götürür."
Kaynak: "Vaktiyle 'Hadim'ül-Harameyn' iken, Vizeli Bir Hacý Olmak...", Gerçek Hayat, 2002. |